Salı , Mart 19 2024
entr
Home / Gönüllülerden Anılar

Gönüllülerden Anılar

Asta Buceviciute – EVS Gönüllüsü

(4 Ekim 2013- 4 Ağustos 2014)

Ben Mavi kalemde 9 ay çalıştım; burada yeni insanlar tanışıp, yeni dil öğrenip, yeni bilgiler alıp ve mevcut olan bilgimi paylaştım. Bu 9 ayı asla unutmayacağım ve gülümseme ile hatırlayacağım. Mavi kalem – iyi şanslar ve iyi çalışmalar 🙂

 

Fidan Eroğlu- Drama Eğitmeni

Kültür ve Sanat Vakfı Sokak Festivali Aktivitesi

Sus olsam/ Kusur olsam / Ağızdaki küfür olsam

Doğuştan esir olsam/ Yine de oynar mısın benimle

Benimle oynar mısın? Benimle oynar mısın?

Bülent ORTAÇGİL 

Başak Kültür Sanat Vakfı’nın “Gezici Sanat Atölyesi’nin Çocuklarla Sokakta Sanat” çalışmalarının Fener-Balat ayağındaydık 21-23 Ağustos tarihleri arasında. Mavi Kalem Derneği’nin desteğiyle , Fener Kireçhane Sokağı’nda çocuklarla çalışmaları başlatabilmek için flamaları, renkli balonları asmaya giriştik hep birlikte. Birbirine paralel iki sokağın dikine inen Fener Kireçhane sokağı küçük, ama olası araba geçişlerinin engellenebileceği ender sokaklardan biri. Bu semtte, sokakların darlığına rağmen araba yoğunluğu hem fazla hem de olabildiğince hızlı kullanılıyor. Kamusal bir alan olarak kullanılan sokaklar, özellikle böylesine sosyal güvenlikten uzak, zor hayatların yaşandığı, kavga ve küfürlerin gündelik bir sıradanlık içinde sürdüğü hayatları, kamusal olmanın yanı sıra, özel alanın da kullanılan mekânları haline getiriyor. Erkekler kahve önlerinde, işyerlerinin kıyısında neredeyse tüm günlerini sokakta geçirirken, kadınlar gündelik ev işlerini aceleyle yapıp kapı önlerine çıkıyorlar, örgülerini ya da evlere verilen ‘incik boncuk, başörtü kenarı dikme’ gibi işlerini alarak kapı önlerine çıkıyorlar. Bu arada çocuklar sokaklarda, derinden derine gelen lağım kokularının, yerlere atılan çöplerin, savaşa benzer oyunlarının eşliğinde koşturuyorlar mahalle aralarında.

“Azınlık” olarak tanımlanan ve bu ülkede yüzyıllarca yaşamış insanların gitmesiyle, gitmek zorunda kalmasıyla boşalmış olan evleri de genellikle Anadolu’dan gelmiş yoksul bir başka “öteki”ler dolduruyor. Evlerin köhnemiş, yıkılmaya yüz tutmuş yüzlerinde, geçmiş yaşamlardan kalan incelikleri, kokuları, ayrıntıları görüyorsunuz yine de. Böylesine zor yaşamlar içinde, yaşamın-yaşayabilmenin en belirleyici özelliklerden birisi de iktidar ve güç  ilişkileridir. İktidar ilişkilerinin çocuklarda çok net bir biçimde sürdüğünü (saklayacak kadar ikiyüzlü olmayı öğrenemediklerinden) gözlemleyebilirsiniz. Bütün bu karmaşık yapı içinde dengeli ve olumlu bir yaklaşımla hem annelere, hem babalara, hem de çocuklara ulaşmanın yollarını arayarak, tıpkı büyüklerin dünyasındaki ilişkilerin özelliklerini taşıyan önyargıları ve katılıkları aşmaya çalışarak oyunlarımızı hep birlikte oynamaya başlıyoruz.

Hep birlikte sıcak bir iletişimin kurulabilmesini sağlamak için herkes el birliğiyle, gülümseyerek çalışıyor, kimimiz fotoğraf çekiyor, kimimiz çocukları toparlıyor, kimimiz balonları şişirmeye çalışıyor. Herkeste gülümseyen bir heyecan var. Çocuklardaki merak ve heyecan bizi de sarıp sarmalıyor. ‘Ne yapacağız’diye soruyorlar en tatlı halleriyle hiç bıkmadan. Kendimizi daha fazla ertelemeden drama çalışmalarıyla başlıyoruz grup ruhuna ilerlemek için. Toplumsal eşitsizliklerin çok açık yaşandığı yerlerde, şiddet, öfke ve yok etme duygusu da daha net belirginleşiyor. Bir taraftan oyun oynarken, bir taraftan renkli balonların patlatıldığını görüyoruz. Oyun oynarken heyecanlanan da, balonu patlatırken muzip bir ifadeyle gülenler de, hepsi bizim çocuklar. ‘Bu balon sizin, renkli- renkli bakın, bunları hep birlikte eğlenelim diye astık’desek de, ‘anlasalar’ da balonlar patlıyor, şiirler okunuyor, küfürler ediliyor, küçük canlandırmalar heyecanla yapılıyor, yumruklar atılıyor, el ele tutuşuluyor…Kamusal alanda toplu bir etkinlik yaparken yaşanan tüm tatlılıklar, aksilikler, çelişkiler sarıp sarmalıyor hepimizi.

Kimi zaman şiddet, kimi zaman yaratıcılık yan yana öyle uyumlu yol alıyor ki şaşırıyorsunuz. Sokak boyunca yere serilmiş kağıdın üzerine yatıyor bazı çocuklar, yatanların şeklini çiziyor arkadaşları heyecanla, kendilerini vererek. Sonra çizilmiş olan şekillerin içleri boyanıyor, bütün bunları yaparken aslında varolan toplumsal ilişkilerin, bugün sürdüğü biçimden başka biçimlerde de yaşanabileceğini, dönüştürülebileceğini çok net görüyorsunuz. Atık poşetlerle tavşan, köpek, kardan adam yapılıyor; kağıt hamuruyla kirpi, çiçek sepeti, ağaç, yumurta yapılıyor. Kaldırımlara oturuyoruz hep birlikte, kapılar açılıyor, eskiden küçük bir konak olan, şimdi dokunsan ağlayacak gibi hüzünlü duran eskimiş ahşap bir binanın açılan kapısından, yarısı yıkık tavanda uçuşan melek figürleri görüyoruz. ‘Gürültü yapmayın, kocamhasta’ diyor bir kadın. ‘Bu kadar yeter kaç gündür bu sokaktasınız, başka yere gidin’ diyor bir mutsuz adam, bir kadın çocuğunun  yapmaya çalıştığı poşetten bebeğe ilgiyle bakıyor, göz yapsın diye siyah düğmeleri elinde tutuyor. Birkaç saat önce kulaktan kulağa fısır-fısır konuşan, birbirlerine vuran, yerlere tüküren çocuklar ellerinde kağıt hamurlarını yoğururken gözlerinde başka anlamlara dair pırıltılar taşıyorlar.

Fener-Balat semtinde yapılan üç günlük çalışma sonunda, çocuklar ‘Ne zaman geleceksiniz?’ diye soruyorlar. Oynamak yeteneğini neredeyse kaybetmiş bir dünyada, kazanma hırsının yerini paylaşmaya, tüketmenin yerini yaratmaya dönüştürebilmenin koşulları her zaman gizil bir güç olarak bizi bekliyor. Sahi bir daha ne zaman gideriz? Ve belki de ilk önce ‘büyük’lerle oynamaya başlarız; üretmek değil, tüketmek üzerine kurgulanmış bir dünyada büyümüş, ama yine de ‘Oynar mısın benimle’ diye soran milyonlarca insan olduğunu hatırlayarak.

 

Anne Denkinger- EVS Gönüllüsü

Almanya – Mart 2008

 

Neden buraya geldim ve Mavi Kalem’de çalışmak benim için ne demek?

Bir nefüs etmek nasıl bir sosyal derneği çalışmağı bilmek istedim. Çeşitli aktiviteler katılma için Mavi Kalem bana bir iyi şans verdim. Aynı zamanda Almanca dersi için serbestçe çalışabılırım. Bundan başka Türk kültürü ve türkçe keşfetmek isterim. İstanbul’da yaşamak çok severim çünkü benim için bu çok ilginc ve özel bir şehir.

Mavi Kalem’de ne yaparım?

Daha kolay projeleri katılmak için ben ilk ikisi ay çok türkçe dersi aldım.

Ben öbür gönüllü Sina beraber farklı aktiviteler yaptık. Bir aktivitede bizim kültürümüz tanıştırdık- ‘Almanya-Türkiye-Benzerlikler ve Farklar?’. Biz de çocuklara sanat dersleri yürüttük. Bundan başka haftalık yedi çocuk Mavi Kalem’e geliyor almanca kursu için. Onlar meraklı ve dersi hoşlanıyorlar.

Başka deneyım yapmam için haftada bir gün Mavi Kalem’in küçük ve güzel Cafe’de çalısıyorum. Orada türk yemeği pişirmeği öğreniyorum ve Fener-Balat’ın insanlari buluşuyorum. Başka bir parça bizim projede sanat dersi bir resamla. O bize çeşitli şeyler gösterdi. Minyatür osmanlı evler yaptık ve deri ile çalıştık.

Ocakta Mavi Kalem bir anket Fener-Balat’ın kadınlarının hayat ve sağlık durumu hakkında başladı.

Rağmen bu kolay bir iş değil bu iyi bir şans kadinların durumu ve problemleri anlamak için.

 

Sina Küster – EVS GÖnüllüsü

Almanya

Mavi Kalem’de EVS gönüllüsü olarak çalışmak üzere Ekim 2008’de İstanbul’a geldim. Berlin’de üç yılı aşkın bir süredir gördüğüm eğitimden sonra pratikte de bir şeyler yapmayı dörtgözle bekliyordum ve başka bir ilginç şehirde yapacağım için çok heyecanlıydım. Almanya’daki önceki eğitimimin ve gönüllü çalışmalarımın odak noktasını oluşturan ve her zaman için çok ilgili olduğum göçmenler ve kadınlar alanında çalışacağım için Mavi Kalem’e gönüllü olarak kabul edilmekten dolayı çok mutluydum. EVS için Türkiye’yi ülkeyi merak ettiğim ve Türkçe öğrenmek istediğim için seçtim, çünkü Almanya’daki göçmenler daha çok Türkiye’den geliyorlar.

İstanbul’a gelmeden Türkçe öğreniyor olmama rağmen, geldiğimde Türkçe iletişim kurmak benim için çok zor oldu. Bu yüzden kalışımın ilk iki aylık süresince gördüğüm haftada 15 saatlik Türkçe dersi gerçekten çok faydalı oldu. Bu sürede Türkçem oldukça ilerledi ve harika Türkçe öğretmenimiz Özlem aynı zamanda bize Türkiye tarihi, siyaseti ve kültürü hakkında oldukça yararlı bilgiler verdi. Türk toplumu hakkında daha önceden bilmediğim pek çok şey öğrendim ve hala öğreniyorum. Türkiye’deki insanlarla konuşmak çok hoşuma gidiyor ve Mavi Kalem gönüllüsü olarak çalışırken diğer gönüllülerle ve Fener-Balat semtlerinden insanlarla konuşabilme şansı buldum. Özellikle organizasyona çok yakın olan küçük şirin Demlik Kafe’de misafirlere ikrama yardım etmeyi seviyorum. Çünkü her zaman oturup çay eşliğinde keyifli sohbet etme fırsatı yaratıyoruz. Aynı zamanda burada o çok sevdiğim Türk çayını, Türk kahvesini hazırlamayı ve Türk yemeklerini nasıl pişireceğimi öğrendim. Sanat derslerine devam ederek Türk el sanatları ile ilgili izlenim ve tecrübe edindim. Sevgili sanat öğretmenim Fatma bize nasıl minyatür Osmanlı evlerini ve İstanbul’daki diğer tarihi ve önemli binaları yapabileceğimizi öğretti. Ve ayrıca mesela çanta yapabilmek için deriyi nasıl kullanacağımızı ve nasıl işleyeceğimizi gördük.

Mavi Kalem’deki en önemli görevlerimden biri Fener Balat çocukları için projeler hazırlamak ve onları hayat geçirmek. Bu başlangıçta benim için çok zorlayıcı oldu çünkü Türkçe’yi doğru düzgün konuşamıyordum ve çocukların ne söylediğini anlamakta da oldukça zorlanıyordum. Benim bütün tedirginliklerime ve endişelerime rağmen bu projelerden ilki yani Türkiye ve Almanya’yı birlikte işlediğimiz, karşılaştırdığımız (coğrafi konumları, yerler, yemekler, tatil günleri vs.) proje başarılı geçti. Hazırladığımız aktiveler çocukların çok hoşuna gitti, onlar meraklıydılar ve bizleri daha iyi tanımak konusunda hevesliydiler. Bu kültür alışverişi projelerinin yanısıra diğer EVS gönüllüsü Anne ile birlikte onlar için sanat dersleri de hazırladım. Aralık 2007’den itibaren 8-11 yaş grubu çocuklara sürekli İngilizce dersi veriyorum. Onlara bir yabancı dili oyunlarla öğretmeye çalışıyorum ve gördüğüm o ki çocuklar öğrenirken eğleniyorlar. Şimdi İngilizce dersi öğrencilerimle Mavi Kalem’de karşılaştığımızda benimle İngilizce konuşuyorlar ve yeni öğrendikleri kelimeleri ifadeleri kullanmaktan da çok mutlu oluyorlar. Ben bundan daha güzel bir iltifat düşünemiyorum.

Ocak 2008’ten beri kadın projelerinin hazırlığına da yardım ediyorum. Dernekte Fener-Balat kadınları için bir danışma odası açılması hedefleniyor ve biz de bunun için eğitim ve sağlık konularında bir saha araştırması yürütüyoruz. Ellerimizde anket soruları araştırmada yer almayı kabul edecek kadınları bulmak için kapı kapı dolaşıyor ve zillerini çalıp merhaba diyoruz. Bu saha araştırmasında Fener-Balat’ta insanların nasıl yaşadıklarını görme şansım oldu. Bazen bir çay içip soluklanmak ve sorularımızı daha rahat sorabilmemiz için bizi oturma odalarına davet ediyorlar ama bu sıklıkla olmuyor çünkü benim de şahsen gözlemlediğim gibi kadınların pek çoğu çok zor koşullarda yaşıyorlar.

Mavi Kalem’de EVS gönüllüsü olarak çalıştığım dört buçuk hafta göz açıp kapayana kadar geçti. Bundan öncesinde neler hissettiğimi hatırlamak bana şimdi biraz garip geliyor. Mavi Kalem’dekiler tarafından oldukça iyi karşılanmama rağmen kalışımın ilk iki ayında kendimi yabancı biri gibi hissediyordum. Bu yüzden yani çevremdeki insanları anlayamadığım ve kendimi iyi ifade edemediğimden kendimi aptal gibi hissettiğim anlar çok sık oluyordu. Bu durum şimdi oldukça değişti. Diyebilirim ki şu anda İstanbul’da kendimi evimde hissediyorum ve bu bir çok başka şeyin yanı sıra ama en önemlisi olarak burada edindiğim arkadaşlıklarım sayesinde oluştu. Nisan ayında ayrılmadan önce yapmayı planladığım o kadar çok şey var ki. İstanbul’u yeterince göremediğimi düşünüyorum ve Fener-Balat kadınlarıyla ilgili saha araştırmasının çıktılarının analizi yapıldığında burada olmayı o kadar çok istiyorum ki. Mavi Kalem’dekilere çalışmalarında ve özel hayatlarında bana da yer verdikleri için ve benimle Türkçe konuşurken gösterdikleri sabır nedeniyle çok teşekkür ediyorum. Türkiye ve toplumu hakkında pek çok şey öğrendim ve şimdi daha da ilgiliyim. Mavi Kalem için EVS gönüllüsü olarak çalışırken aynı ve tek bir şehirdeki insanların birbirlerinden nasıl da farklı koşullarda yaşadığını görmek ne kadar şaşırtıcı ise Mavi Kalem’in hayata kattıklarını görmek bir o kadar sevindirici.

İstanbul, Şubat 2008

 

 

Zeynep Kedikli

Gönüllü –  03/09/2005

Belki de ilk defa küçük benleri fark ettim o derste…

15-16 senedir Fener’de oturuyorum. Şu an eğitmenlik yaptığım çocuklarla aynı şartlarda, aynı ortamda büyüyorum. Bundan 1,5 sene öncesine kadar ben de burada yaşayan herkes gibi bu ortamdan kurtulmanın hayallerini kurdum. Ta ki tam bu hayalim gerçekleşmişti ki; yatılı okulda arkadaşlarımdan yeni gelen öğretmenimizin de Fener’de oturduğunu öğrendim. Ve ben hafta sonu Fener’de kuzenimle aylak aylak dolaşırken, öğretmenim ise mahalle kahvesinin karşısındaki etrafı camlarla kaplı bir derslikte çocuklarla resim yapıyordu. Bizde ondan izin alıp derste ona yardım ettik.

Belki de ilk defa küçük benleri fark ettim o derste; Zeynepleri, Ayşeleri, Alileri… Dersten sonra öğretmenim beni derneğe götürdü ve oradaki diğer gönüllülerle tanıştırdı. Filiz abla, Sam, Gülay, Özlem’le… O kadar sıcak bir ofis ortamı vardı ki… Keşke bende büyüsem ve onlara katılabilsem diye düşündüm. O günden sonra her öğretmenime rastladığımda ona yardımcı oldum. Ve her derneğin kapısını çaldığımda umarım bugün gelmiştir ümidini taşıdım. Oradaki herkesten küçüktüm ve başlangıçta onlara ayak bağı olmaktan korktum ama 1,5 seneye yakındır burada gönüllüyüm.

Sabahları çocukların, ‘öğretmenim günaydın’ diyen seslerini, bir avuç gönüllüyle ev ev dolaşıp saha araştırması yapmanın zevkini, ‘öğretmenim’ ‘Zeynep abla’ diye başlayan birçok mektubumu, sabahları selam verdiğim sokakta başörtü diken bayanların ve çeyiz hazırlayan genç kızların sıcak bakışlarını, yerimde gözü olan küçük öğrencilerimi, sınıfta kendi kişisel düşüncelerini bizlere aşılamak isteyen öğretmenime nasıl cevap vereceğimi, bir matematikçiyle bir psikologun nasıl tartıştığını, Fener ile başlayan cümlelerimde, kurtulmak fiilini bir daha asla kullanmamayı ve daha birçok güzelliği buna borçluyum.

İyi ki o gün Sibel öğretmenime rastlamışım ve ne şanslıyım ki bugün buradayım. 🙂

 

 

 

Özlem Bayram

Gönüllü – 2003 Haziran

Özlem Bayram 23 yaşında, Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu ve şu anda bir şirkette satış temsilcisi olarak görev yapıyor. Mavi Kalem ve Çocuk Eğitimine Destek Projesi sekiz aydır Özlem’in yaşantısının bir parçası.

Özlem Mavi Kalemle tanışmasını şöyle anlatıyor: ” Balat’a sık sık gelen bir arkadaşımdan burada çocuklara yönelik bir proje yapılacağını duydum ve ben de bu projede yer alabilirim diye düşündüm. Burada benimkinden çok farklı bir yaşam olduğunu tahmin ediyordum ve bu yaşamı tanımak istiyordum. Daha sonra Mavi Kalem’in bölgede 76 hanede gerçekleştirdiği araştırmada anketörlük yaparak Balat’ta yaşayan insanların hayatına daha yakından şahit oldum şimdi o ailelerin çocuklarıyla birlikte çalışırken nereden geldiklerini ve hangi koşullarda yaşadıklarını biliyorum”

Projede hafta sonları gönüllü eğitmenlik yapan Özlem’e göre çocuklarla çalışmanın en güzel yanı çocukların aynı sosyal koşullardaki yetişkinlere göre karşılarındakini daha çok dinlemeleri ve anlamaları. Onu en çok mutlu eden şey ise sonuç almak… Bu düşüncesini şu sözlerle ifade ediyor: “Muhammed çok zeki bir çocuk ancak iki haftadır kesirli sayıları anlamıyordu sınıfta onun dışında herkes konuyu anladı bu hafta çalışırken birden nerede hata yaptığını buldu ‘Evet ya!’ diyerek zıpladı ve şimdi takır takır çözüyor kesir sorularını”

Özlem, Çocuk Eğitimine Destek Projesinde çalıştığı süre içinde daha önce üzerinde düşünmediği konular hakkında düşünme fırsatı bulduğunu söylüyor. Gönüllülük de bu konulardan biri. Ona göre, herkes iyi bir şeyler yapmak istiyor ancak bunu bir iş olarak gerçekleştirmek hayli zor. Yine de toplumsal fayda güden işlerin nasıl olması gerektiği konusunda sağlıklı bir fikir edinmek için gönüllü çalışmanın en iyi yol olduğunu belirtiyor.

2005 Haziran

 

Pınar Gürleyen

Gönüllü – Çocuk Eğitimine Destek Projesi

İkinci Dönem Başlarken / 2004 Ocak

Soğuk bir Pazar günü Fener’in daracık sokaklarındayız. Bu kez ders için değil; Mavi Kalem Çocuk Eğitimine Destek Projesi’ne yeni katılacak öğrencilerin evlerini ziyaret etmek için buradayız. Amacımız çocuklarla ve anneleriyle tanışmak. Elimizdeki listeye göre kapıları teker teker çalıyoruz.

Karşımıza çıkan manzara hep aynı. Çocuğunu “okutabildiği yere kadar okutmak” istediğini söyleyen anneler ve onların eteklerinin arkasına gizlenerek bize bakan çocuklar.

Biz, derslerimizde neler yaptığımızı anlatıyoruz, onlar çocuklarının hangi derslerinde en çok yardıma ihtiyaç duyduklarından bahsediyorlar. Çoğu annenin okuma yazması yok; isteseler de çocuklarına yardımcı olamıyorlar. Kapı aralığında şöyle bir görünüp kaybolan yeni öğrenci adayları utangaç ve hevesliler. İçlerinden bazıları, projeye devam eden arkadaşlarından duyup katılmak istemişler, diğerleri ise Mavi Kalem’in semtte düzenlediği “Sokakta Resim Şenliği” ne ya da derslerimize konuk olmuşlar ve şimdiden isimlerimizi biliyorlar.

Hava çok soğuk, sokaklarda bizden başka sadece çocuklar var. Onlara sorduğumuz adresleri hep birlikte gösteriyorlar. Yol boyunca kimlerin kardeş kimlerin komşu olduğunu, hangi çocukların çalışkan hangilerinin mızıkçı olduğunu anlatıyorlar.

Akşam olup ziyaretlerimiz sona erdiğinde elimizdeki anketlerimiz ve dosyalarımızla ofisin yolunu tutuyoruz. Muhammed, Habibe, Kerbela, Esra… Hepsinin hikâyesi bir birine karışıyor yorgunluktan. Bir an önce sobanın karşısına geçip anketleri değerlendirmek için acele ederken bir ses duyuyoruz: “Ablaaaa!” Oldukça dik olan yokuşu tüm gücüyle peşimizden koşarak tırmanan 8 yaşında bir çocuk. Nefes nefese kalmış. Birkaç dakika sonra konuşabiliyor ancak: “Adım Evren, beni de yazsanıza!”

O önde biz arkada evine gidiyoruz…